22 Kasım 2012 Perşembe

Ben Nerdeyim?


“Işınlanmaya gerek yok, ben aynı zamanda birden fazla yerde bulunabiliyorum.” dersem abartmış olur muyum?

Geçen hafta Nezahat-Kazım Gündoğan’ın Dersim’in Kayıp Kızları’nı okurken 1938’de annemi/babamı kaybetmiş Fatma İçin olmuştum ben. Hava soğuktu, karnım açtı ve bir subay tarafından alınıp çok uzaklara götürüleceğimden habersizdim. Gidince saçlarım kesilecek, hiç alışkın olmadığım kısa entariler giyecektim. Subayın çocuğunun altını temizleyecek, fazla yemek yediğim ve hatta anadilim olan Kürtçe’yi konuşacağım için dayak yiyecektim.

Uludere Belgeseli’ni izlerken Gülyazı Köyü’nde yaşayan, abisi ile son anısını anlatan Beriwan Encü oluverdim. “Benden su istedi, ben de ona tembel dedim ve sonra tüm aile sırılsıklam olduk; çok eğleniyorduk ben ne yapacağım şimdi?” dedim. İçimde gizli bir sitem ve yüzümde beliren yarım gülüşümle… Devam edemedim, boğazım düğümlendi.

Orhan Kemal’den “Bereketli Topraklar Üzerinde”yi okurken karısını, çocuğunu Sivas’ta bırakıp Adana’ya çalışmaya giden Köse Hasan’dım. Tek amacım köye dönerken kızımın benden istediği tarağı alabilmekti. Fabrikada sulu koza bölümüne verildiğimde üşüdüm, titredim, üzerime giydiğim kazağı kurutabilmek amacıyla sıktım. Dayanamadım, öldüm.

Bugün kahve içip otururken birden dışarıda çığlık çığlığa koşan Romanlardan oluverdim. Az önce diğer masadan kalkan kadın 5 lira vermişti bana. Üstelik öyle çok fazla yalvarmama da gerek kalmamıştı. Önemli olan şimdi bakkala gidip canım ne istiyorsa onu almaktı.

Peki sarı kediye ne demeli? En başından beri gözüne şemsiye sokmaya çalışan mı dersin yoksa kafasını bardakla kapatan mı? Tırnaklarımı çıkarıp onları tırmıklamamak, sivri dişlerimle parmaklarını ısırmamak için kendimi çok zor tuttum. Neyse ki en sonunda sıcak bir kucak beni uyuttu.

Tüm gün sonunda şimdi kendimi bulabildim. Birazdan yatıp uyuyacağım. Rüyamda ise bambaşka biri olmaya hazırım.

Hayat çok sıkıcı ve monoton mu demiştiniz?
Peehh…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder