30 Aralık 2012 Pazar
17 Aralık 2012 Pazartesi
12 Aralık 2012 Çarşamba
Kış Önerileri
Siz de benim gibi kışı sevmeyenlerdenseniz bir şekilde sevimli hale getirmeye çalışıyor olabilirsiniz. Ben her yıl vazgeçemediklerimi ve bir nebze de olsa kış mevsimini çekilebilir hale getiren parçaları sizinle paylaşmak istedim.
Hemen kendinize yumuşacık ve rengiyle de sizi mutlu eden bir atkı almanızı önerebilirim mesela. Soğuk rüzgarlardan kendinizi korumanız için kış aylarında boğazınızdan ayırmamanız gerekiyor. Evet, bence de haklısınız. Ben de nefret ediyorum kalın kalın giyinmekten. Unutmadan söyleyelim siz de benim gibi sadelikten hoşlanıyorsanız bu atkı H&M'den ve birçok farklı renk çeşidi bulunuyor.
Soğuklar başlar başlamaz eldivenlerimi çantama koyarım taa ki nisan ayına kadar. Kar yağmıyorsa yarım parmaklı eldivenler tercihim olurken bir kar tanesi dahi düşse hemen böyle kalın ve renk renk eldivenlere sarılıveriyorum. :) Bu eldivenlerin fiyatları çok ama çok uygun olduğu için H&M'den özel seçtim. Tam olarak bir tanesi de en sevdiğiniz dostunuza hediyelik türünden. :)
Yağmuru, çamuru, karı dışarda bırakıp kendinizi eve atabildiyseniz şanslılardan sayılabilirsiniz. Hemen giydiğiniz taytınızdan ya da pantolonunuzdan kurtulup sevimli pijamalarınızı giyebilirsiniz. Yılbaşı konseptine uygun olması için ben bu pijamayı Oysho'dan seçtim. Yok bana çok pahalı derseniz Koton'un pijamalarını da önerebilirim.
Lipton'a meyveli çaylarından dolayı minnettarım. Öncelikli tercihim Elmalı Tarçınlı olmak üzere arada Çilekli Ahududulu o da içerken buluyorum kendimi.
Nerede duyduğumu hatırlamadığım bu kitabı okumak
istiyorum bu aralar. Ama hala alamadım. Belki almak isteyen
olur?
Bu da nerede okuduğumu hatırlamadığım ve 25 animasyon
filmi içerisinde 1. sıraya oturmuş olan Pinokyo. Hala izlemeye
zaman bulamadım ama en yakın zaman da izleyip, polar
battaniyemin altında kış mevsimini sevimlileştirmeye
çalışacağım.
İşte, bu listedekilerin tümünü sırayla yapabildiğim ölçüde kış mevsimini birazcık daha katlanılabilir kıldığıma inanıyorum. Belki olmazsa olmaz şemsiyeler bu listede bulunmuyor diyebilirsiniz ama malesef taşımaktan ve kullanmaktan nefret ettiğim bir şeyi bu çok sevdiğim parçaların yanına koyamadım. Ama yine de kullananlara ufak bir öneri; gözümüzü çıkarmayın olur mu?
Sevgiler,
7 Aralık 2012 Cuma
Yılbaşında Ne Alalım?
Uyarı: Kırmızıya alerjisi olanlar lütfen okumasın, bol kırmızı içerir.
Yılbaşı ruhunu çok seviyorum. Yeni bir yılın gelmesi kimileri için umut kimileri içinse korku oluyor ve bilmediğimiz nice kişisel duygular...
Her şeyi bir kenara bırakacak olursak hemen bir hediye karmaşaşı içine çekiliyoruz. Ali'ye ne alsak? Gizem'e ne alsak? Ona, buna, şuna. Bitmeyen bir liste. Ama artık çok kolay, e-ticaret siteleri var gibi laf salatası yapmayacağım. :) Gezdim, düşündüm, sizin için seçtim.
Çevrenizde, ofisinde ya da evinde ufak detaylara önem verip onları seven dostlarınız, arkadaşlarınız varsa yeni yıl, Noel Baba duygularını çok net hissettiren bardak altlıklarından hediye edebilirsiniz. Nereden alacağım derseniz TIK
Kahve-çikolata ikilisine bayılanlar için Kahve Dünyası'nın yılbaşı paketlerini öneriyorum. Her keseye uygun şekilde 6 farklı boyuta bölmüşler. Çorap, kese ve altta bulunan minik kutuları dilediğiniz çikolata ile doldurabiliyorsunuz. Büyük kutuların içinde kocaman Noel Baba çikolatası var, harika! Sahip olmak için en yakın Kahve Dünyası'na gidebilirsiniz. :)
Eeee yılbaşı demek soğuk, kar demek. En fazla ayakları üşüyen biri olarak bu polarlı çoraplardan çok ama çok memnunum. Sizin etrafınızda da sürekli ayaklarının üşümesinden yakınan arkadaşlarınız varsa bu hediye onları çok memnun edebilir!
Sıcak içeceğini yudumlarken -ee bu da nerdeyse kışın her dakika demek anlamına geliyor- aklında olmak istediğiniz biri varsa neden olmasın? Almak için TIK TIK
Doğru dediniz yılbaşı hediyelerinin olmazsa olmazı kırmızı iç çamaşırı. :) Ben bu tatlı popoyu buldum sizler için ama tabii çok daha güzelleri bulunuyor. Kız arkadaşlarınızı bunlarla şımartabilirsiniz. :) Saat 12 olmadan giymeyi unutmayın ama biliyorsunuz şans getirdiği söylenir!
Herkese şimdiden bol gülümsemeli mutlu yıllar diliyorum.
Sevgiler,
Yılbaşı ruhunu çok seviyorum. Yeni bir yılın gelmesi kimileri için umut kimileri içinse korku oluyor ve bilmediğimiz nice kişisel duygular...
Her şeyi bir kenara bırakacak olursak hemen bir hediye karmaşaşı içine çekiliyoruz. Ali'ye ne alsak? Gizem'e ne alsak? Ona, buna, şuna. Bitmeyen bir liste. Ama artık çok kolay, e-ticaret siteleri var gibi laf salatası yapmayacağım. :) Gezdim, düşündüm, sizin için seçtim.
Çevrenizde, ofisinde ya da evinde ufak detaylara önem verip onları seven dostlarınız, arkadaşlarınız varsa yeni yıl, Noel Baba duygularını çok net hissettiren bardak altlıklarından hediye edebilirsiniz. Nereden alacağım derseniz TIK
Kahve-çikolata ikilisine bayılanlar için Kahve Dünyası'nın yılbaşı paketlerini öneriyorum. Her keseye uygun şekilde 6 farklı boyuta bölmüşler. Çorap, kese ve altta bulunan minik kutuları dilediğiniz çikolata ile doldurabiliyorsunuz. Büyük kutuların içinde kocaman Noel Baba çikolatası var, harika! Sahip olmak için en yakın Kahve Dünyası'na gidebilirsiniz. :)
Eeee yılbaşı demek soğuk, kar demek. En fazla ayakları üşüyen biri olarak bu polarlı çoraplardan çok ama çok memnunum. Sizin etrafınızda da sürekli ayaklarının üşümesinden yakınan arkadaşlarınız varsa bu hediye onları çok memnun edebilir!
Doğru dediniz yılbaşı hediyelerinin olmazsa olmazı kırmızı iç çamaşırı. :) Ben bu tatlı popoyu buldum sizler için ama tabii çok daha güzelleri bulunuyor. Kız arkadaşlarınızı bunlarla şımartabilirsiniz. :) Saat 12 olmadan giymeyi unutmayın ama biliyorsunuz şans getirdiği söylenir!
Herkese şimdiden bol gülümsemeli mutlu yıllar diliyorum.
Sevgiler,
Etiketler:
çikolata,
çorap,
hediye,
iç çamaşırı,
kahve dünyası,
kırmızı,
kupa,
öneri,
yeni yıl,
yılbaşı
5 Aralık 2012 Çarşamba
Krizli Çarşamba Gecesi
Zaman zaman engel olamadığım bir alışveriş kriziyle karşı karşıya kalıyorum ne yazık ki. Bir şeyler alana kadar geçmiyor, geçmek bilmiyor.
Yine bir tarafımda kuru üzüm, tahıl gevreği ve müslili şekerli yoğurdum ve üzerimde pijamalarımla kendimi alışveriş sitelerine kaptırmışken bir yenisi ile tanıştım ve hemen sizinle paylaşmak istedim: sürpriz!
Satılan ürünleri o kadar beğendim o kadar beğendim ki.
İşte karşınızda bu gecenin yıldızları;
Bu çorapların şirinliğine diyecek söz yok. Satın almak için sabırsızlanıyorum. :)
Keyifli bir çarşamba gecesi diliyorum.
Sevgiler,
Yine bir tarafımda kuru üzüm, tahıl gevreği ve müslili şekerli yoğurdum ve üzerimde pijamalarımla kendimi alışveriş sitelerine kaptırmışken bir yenisi ile tanıştım ve hemen sizinle paylaşmak istedim: sürpriz!
Satılan ürünleri o kadar beğendim o kadar beğendim ki.
İşte karşınızda bu gecenin yıldızları;
Bu çorapların şirinliğine diyecek söz yok. Satın almak için sabırsızlanıyorum. :)
Kedi tutkumla insanları delirtebilirim, bu parçalar da bana yardımcı olur diye düşündüm.
Keyifli bir çarşamba gecesi diliyorum.
Sevgiler,
2 Aralık 2012 Pazar
Bu Ojeler Bir Harika Dostum!
Kendini ojesiz çıplak zanneden tüm oje
severlere ve kendime;
Ablam evlenip Ankara’ya taşınana kadar
böyle bir şeyden haberimiz yoktu. Yeni bir şehre alışana kadar kendini sürekli
kuaföre atmasıyla tanıştık bu sanat eserleriyle. Ben de hemen sizinle paylaşmak
istedim.
Özellikle belirtmek isterim aşağıda göreceğiniz
ojelerin tamamı el yapımıdır ve kesinlikle yapışkan ya da herhangi bir şey
kullanılmamaktadır.
2013'ün gelmesiyle beraber yılbaşı ağacını ve süsünü tırnaklarınıza taşıyabilir, yeni yıl heyecanını her anlamda hissedebilirsiniz.
Ya da benim gibi kendinizi asla büyüyememiş kocaman bir çocuk gibi hissediyorsanız, çizgi film kahramanlarını hep yanınızda taşıyabilirsiniz.
Bu da oburlar için geliyor :)
Ne olursa olsun ben sadelikten vazgeçemem diyenler ise bunu beğenebilir pek tabii.
Benim bakmaya doyamadığım favorim ise puzzle şeklinde yapılan bu oje!
Dediğim kadar varmış ama değil mi? Gerçekten İstanbul'da bu işi yapan kimseleri tanımıyorum ben. Eğer siz biliyorsanız benimle paylaşabilirsiniz, çok sevinirim. Ama siz paylaşana kadar ben haftaya cumartesi Ankara'ya kadar gidip geleceğim. :)
Fiyatını ve yerini de merak edenler için söyleyelim; Paris Kuaför/Yıldız Şubesi Manikür+oje=30 TL (ben az bile buluyorum ama bunu okursanız sakın zam yapmayın!)
Not: Yazım aşamasında görsel desteğini benden esirgemeyen Nazlı Demir ve Pınar Ayçiçeği'ne çok teşekkür ederim.
26 Kasım 2012 Pazartesi
Hepsi Benim Bebeklerim
Twitter’da dün gece yine amaçsız şekilde
dolaşırken gördüğüm “okuyacak kitap bulamıyorum yea, önersenize” tweetini
gördüğümde bu yazıyı yazmalıyım diye düşündüm.
Ve şu an hastalığımın en ağrılı
noktasındayken içimdeki yazma aşkına bir dur diyemedim, buradayım.
Birazdan sizinle çok severek okuduğum
birkaç kitabı paylaşacağım. Önemle vurgulamak isterim ki kitap sıralaması
kesinlikle rastgeledir, ben tüm kitaplarımı aynı ölçüde sever ve benimserim.
1- Dersim’in
Kayıp Kızları/Nezahat-Kazım Gündoğan/İletişim Yayınları
Beni baya etkileyen bir kitap oldu.
1937-38 döneminde ailelerinden zorla alınmış kız çocuklarının hayatlarını
onların ağzından anlatıyor. Arada karşınıza çıkan fotoğraflardaki gözler ise
yaşanan acıları en derininizde hissetmenizi sağlıyor. Hala ailesini bulamamış
kızlar ya da kızını bulamamış ailelere yardımcı olmak amacıyla bir de siteleri
bulunuyor. Buradan ulaşabilirsiniz. Yok, kitap çok kalın; ben 600 sayfa
okuyamam derseniz şuradan da belgeselini izleyebilirsiniz.
2- Bekâretin
El Değmemiş Tarihi/Hanne Black/İletişim Yayınları
“Bekâret hakkında bildiğinizi sandığınız
her şey yanlış” diyor Black. Okuyunca gerçekten de bunu farketmemek mümkün
değil. Okurken hissettiğim tek şey ise, bu kitabın herkes tarafından okunması
gerektiğiydi. Uğruna cinayetlerin yaşandığı “namus” kavramının aslında ne
olduğu çok çok güzel anlatılıyor.
3- Ama
Hangi Atatürk?/Taha Akyol/Doğan Kitap
Öncelikle belirtmeliyim ki küçüklüğünden beri
tarih sevmeyen Irmak bu kitap ile kitaplığımın en üst raflarına saklandı. Her
sayfasını fazlaca merak duygusu ile değiştireceğiniz bu kitap aslında yıllarca
okullarda ne kadar yanlış bir tarih öğrendiğimizin elle tutulur kanıtı.
Belli başlı konuları Ama Hangi Atatürk? kitabını okumayanla konuşmama kararını
almıştım bu kitap sonrası. Çenemi pek tutabildiğim söylenemez ama.
4- Kürk
Mantolu Madonna/Sabahattin Ali/Yapı Kredi Yayınları
Bir aşkın ne kadar güzel, sancılı
olabileceğini “su gibi edebiyat” yaptığına inandığım Sabahattin Ali o kadar
güzel anlatıyor ki… Kitapta geçen her karakteri o kadar güzel betimliyor ki her
sokağa çıkışımda acaba bugün Maria Puder’i görebilecek miyim? diye soruyorum
kendi kendime. Konusunu klasik filmlere benzeten yazılar okudum çokça. Evet,
farklı bir konu değil ama benim hayranlığım anlatımına.
5- İçimizdeki
Şeytan/Sabahattin Ali/Yapı Kredi Yayınları
Bir solukta okuduğum, Sabahattin Ali’nin
kalemine yeniden âşık olduğum roman. Macide’si, Ömer’i ve diğer tüm
karakterleri ile içime işledi. Kendisi, müzik öğretmeni gördüğümde aklıma Bedri’nin
düşmesini sağlayan kitaptır. Okurken çok güzel saatler geçirecek,
bitirdiğinizde ise bittiğine pişman olacaksınız.
6- Analar,
Yoldaşlar, Tanrıçalar/Handan Çağlayan/İletişim Yayınları
Şu sıralarda elimden düşürmediğim, çantamdan eksik etmediğim yol göstericim diyebilirim. 1980 sonrası Kürt hareketinde
kadının özgürleşmesini konu alıyor. Tezimin konusunu da bu kitabı okuduktan
sonra belirledim. Elbette herkesin dikkatini çekmeyecektir fakat biraz ilginiz
varsa ve okursanız artık içindesiniz demektir.
7- El
Kızı/Orhan Kemal/Everest Yayınları
Dizi ya da film tadında kitapları okumayı
seviyorsanız kesinlikle okumalısınız. Zaten eski dönemde yanlış bilmiyorsam
dizisi çekilmiş. Bir ailenin nasıl parçalandığına sanki aileden birisi gibi
şahit olacaksınız. İçiniz acıyacak, korkacaksınız. Sona yaklaşırken
heyecanlanacaksınız.
8- Murtaza/Orhan
Kemal/Everest Yayınları
Önce oyununu izledim daha sonra okudum.
Okuyan birçok kişi burun kıvırarak “bu da ne ki?” diyecektir ama önemli olan
içindeki gizlenmiş vurguları yakalamak. Hala canım sıkıldığında elime alır
rastgele bir sayfasını açar, okurum. Ne uğruna savaştığını bilmeyen bir
bekçinin görev aşkını yine tüm gerçekliği ile bizlere sunuyor. Bu arada
belirtmeden geçemeyeceğim oyununa da mutlaka gitmelisiniz. Hatta İstanbul’a
geldiklerinde bana da haber verirseniz çok mutlu olurum.
Tamam Irmak bunlar çok güzel ama kitaplar çok pahalı alamıyorum ya da ben bu kitabı okumak istiyorum ama bulamadım derseniz, geri almak koşulu ile okumanız için ödünç verebilirim. Ama özellikle belirtiyorum ki geri almak koşuluyla...
Geleceğin sahafından çokça sevgiler,
25 Kasım 2012 Pazar
Kadın
Evinde çocuk doğurmak, yemek pişirmek,
temizlik yapmak ve kocasını mutlu etmek zorunda kalan; fabrikada ise ucuz emek
olarak kullanılan kadınlara ithafen;
Günümüzde her 10 kadından 4’ü fiziksel
şiddete uğramakta, her 4 kadından 1’i yaşadığı şiddet sonucu yaralanmaktadır.
Kadınların % 15’i cinsel şiddete; her 10 kadından 1’i gebeliği sırasında
fiziksel şiddete uğramaktadır. Yaşadıkları şiddeti kimseye anlatamayanların
oranı % 48,5…
Sadece istatistiklere bakıldığında bile
durumun vahametini anlamak çok zor değil.
Kadına dönük suçları işleyenler arasındaki
sıralamada ise 271 fail ile polisler ilk sırada yer alırken, ikinci sırada 95
fail ile asker ve 43 fail ile infaz koruma memurları yer alıyor.
Peki, tüm bu sayıların düzeltilebilmesi
için, kadınların insanlığa yakışır şekilde yaşayabilmesi için neler yapılıyor?
Kadından açılan her cümlenin sonuna
“ama”lar yerleştirilerek nereye varılmak isteniyor?
Aslında konu kadın olunca sadece
fiziksel/cinsel şiddetten bahsetmek tabi ki mümkün olmuyor.
Türkiye’de sadece her 100 kadından 30’u
işgücüne katılabiliyor, 25’i gelir getirici bir işte çalışabiliyor. Devlet
Personel Başkanlığı’nın 2011 yılı verilerine göre kamu kurum ve kuruluşlarında
istihdam edilen 100 personelin 37’si kadın. Bürokrasideki 100 üst düzey
yöneticinin 13’ü kadın. Eşdeğer işlerde kadın ve erkek
arasındaki ücret farkı ise %46 civarında! Sigortasız çalıştırma, mesai
ücretinin sigorta primlerine yansıtılmaması ya da fazla mesai ücretinin
verilmemesi, yıllık izin kullandırmama da yine kadınların mağdur olduğu
konulardan sadece birkaçı.
Neden durup dururken bu istatistikleri verdim ki
şimdi ben?
Bugün 25 Kasım yani bundan tam 48 yıl önce
Dominik Cumhuriyetinde, diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesini yükselten
Mirabel kız kardeşlerin, diktatörlüğün askerleri tarafından, tecavüz edildikten
sonra vahşi şekilde katledildikleri günün yıl dönümü. 1981 yılında Latin
Amerika Kadın Kurultayı’nda alınan bir kararla “Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Mücadele Günü” olarak kabul edilmiştir.
Bugün kadınlar, Türkiye’nin birçok il ve
ilçesinde haklı taleplerini haykıracak!
Temennim şudur ki; biz kadınlar haklı
mücadelemizde eril güç devleti alt etmeyi başarıp, her alanda ve her konuda
insanlığa yakışır bir hayata kavuşabilelim.
“Ama”sız cümlelerin öznesi olmak dileğiyle…
22 Kasım 2012 Perşembe
Ben Nerdeyim?
“Işınlanmaya gerek yok, ben aynı zamanda
birden fazla yerde bulunabiliyorum.” dersem abartmış olur muyum?
Geçen hafta Nezahat-Kazım Gündoğan’ın
Dersim’in Kayıp Kızları’nı okurken 1938’de annemi/babamı kaybetmiş Fatma İçin
olmuştum ben. Hava soğuktu, karnım açtı ve bir subay tarafından alınıp çok
uzaklara götürüleceğimden habersizdim. Gidince saçlarım kesilecek, hiç alışkın
olmadığım kısa entariler giyecektim. Subayın çocuğunun altını temizleyecek,
fazla yemek yediğim ve hatta anadilim olan Kürtçe’yi konuşacağım için dayak
yiyecektim.
Uludere Belgeseli’ni izlerken Gülyazı
Köyü’nde yaşayan, abisi ile son anısını anlatan Beriwan Encü oluverdim. “Benden
su istedi, ben de ona tembel dedim ve sonra tüm aile sırılsıklam olduk; çok
eğleniyorduk ben ne yapacağım şimdi?” dedim. İçimde gizli bir sitem ve yüzümde
beliren yarım gülüşümle… Devam edemedim, boğazım düğümlendi.
Orhan Kemal’den “Bereketli Topraklar
Üzerinde”yi okurken karısını, çocuğunu Sivas’ta bırakıp Adana’ya çalışmaya
giden Köse Hasan’dım. Tek amacım köye dönerken kızımın benden istediği tarağı
alabilmekti. Fabrikada sulu koza bölümüne verildiğimde üşüdüm, titredim, üzerime
giydiğim kazağı kurutabilmek amacıyla sıktım. Dayanamadım, öldüm.
Bugün kahve içip otururken birden dışarıda
çığlık çığlığa koşan Romanlardan oluverdim. Az önce diğer masadan kalkan kadın
5 lira vermişti bana. Üstelik öyle çok fazla yalvarmama da gerek kalmamıştı.
Önemli olan şimdi bakkala gidip canım ne istiyorsa onu almaktı.
Peki sarı kediye ne demeli? En başından
beri gözüne şemsiye sokmaya çalışan mı dersin yoksa kafasını bardakla kapatan
mı? Tırnaklarımı çıkarıp onları tırmıklamamak, sivri dişlerimle parmaklarını
ısırmamak için kendimi çok zor tuttum. Neyse ki en sonunda sıcak bir kucak beni
uyuttu.
Tüm gün sonunda şimdi kendimi bulabildim.
Birazdan yatıp uyuyacağım. Rüyamda ise bambaşka biri olmaya hazırım.
Hayat çok sıkıcı ve monoton mu demiştiniz?
Peehh…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)