17 Aralık 2012 Pazartesi

İşte Böyle Bir Yer.



Böyle bir yerin benim olabilmesi için kaç fırın ekmek yemem gerekiyorsa söyleyin bana.

12 Aralık 2012 Çarşamba

Kış Önerileri

Siz de benim gibi kışı sevmeyenlerdenseniz bir şekilde sevimli hale getirmeye çalışıyor olabilirsiniz. Ben her yıl vazgeçemediklerimi ve bir nebze de olsa kış mevsimini çekilebilir hale getiren parçaları sizinle paylaşmak istedim.

Hemen kendinize yumuşacık ve rengiyle de sizi mutlu eden bir atkı almanızı önerebilirim mesela. Soğuk rüzgarlardan kendinizi korumanız için kış aylarında boğazınızdan ayırmamanız gerekiyor. Evet, bence de haklısınız. Ben de nefret ediyorum kalın kalın giyinmekten. Unutmadan söyleyelim siz de benim gibi sadelikten hoşlanıyorsanız bu atkı H&M'den ve birçok farklı renk çeşidi bulunuyor. 

Soğuklar başlar başlamaz eldivenlerimi çantama koyarım taa ki nisan ayına kadar. Kar yağmıyorsa yarım parmaklı eldivenler tercihim olurken bir kar tanesi dahi düşse hemen böyle kalın ve renk renk eldivenlere sarılıveriyorum. :) Bu eldivenlerin fiyatları çok ama çok uygun olduğu için H&M'den özel seçtim. Tam olarak bir tanesi de en sevdiğiniz dostunuza hediyelik türünden. :) 

 Yağmuru, çamuru, karı dışarda bırakıp kendinizi eve atabildiyseniz şanslılardan sayılabilirsiniz. Hemen giydiğiniz taytınızdan ya da pantolonunuzdan kurtulup sevimli pijamalarınızı giyebilirsiniz. Yılbaşı konseptine uygun olması için ben bu pijamayı Oysho'dan seçtim. Yok bana çok pahalı derseniz Koton'un pijamalarını da önerebilirim. 





Lipton'a meyveli çaylarından dolayı minnettarım. Öncelikli tercihim Elmalı Tarçınlı olmak üzere arada Çilekli Ahududulu o da içerken buluyorum kendimi.



                   Nerede duyduğumu hatırlamadığım bu kitabı okumak                     
                   istiyorum bu aralar. Ama hala alamadım. Belki almak isteyen  
                   olur? 


                      Bu da nerede okuduğumu hatırlamadığım ve 25 animasyon  
                      filmi içerisinde 1. sıraya oturmuş olan Pinokyo. Hala izlemeye 
                      zaman bulamadım ama en yakın zaman da izleyip, polar 
                      battaniyemin altında kış mevsimini sevimlileştirmeye 
                      çalışacağım.





İşte, bu listedekilerin tümünü sırayla yapabildiğim ölçüde kış mevsimini birazcık daha katlanılabilir kıldığıma inanıyorum. Belki olmazsa olmaz şemsiyeler bu listede bulunmuyor diyebilirsiniz ama malesef taşımaktan ve kullanmaktan nefret ettiğim bir şeyi bu çok sevdiğim parçaların yanına koyamadım. Ama yine de kullananlara ufak bir öneri; gözümüzü çıkarmayın olur mu?

Sevgiler,

7 Aralık 2012 Cuma

Yılbaşında Ne Alalım?

Uyarı: Kırmızıya alerjisi olanlar lütfen okumasın, bol kırmızı içerir.

Yılbaşı ruhunu çok seviyorum. Yeni bir yılın gelmesi kimileri için umut kimileri içinse korku oluyor ve bilmediğimiz nice kişisel duygular...

Her şeyi bir kenara bırakacak olursak hemen bir hediye karmaşaşı içine çekiliyoruz. Ali'ye ne alsak? Gizem'e ne alsak? Ona, buna, şuna. Bitmeyen bir liste. Ama artık çok kolay, e-ticaret siteleri var gibi laf salatası yapmayacağım. :) Gezdim, düşündüm, sizin için seçtim.

 

Çevrenizde, ofisinde ya da evinde ufak detaylara önem verip onları seven dostlarınız, arkadaşlarınız varsa yeni yıl, Noel Baba duygularını çok net hissettiren bardak altlıklarından hediye edebilirsiniz. Nereden alacağım derseniz TIK


Kahve-çikolata ikilisine bayılanlar için Kahve Dünyası'nın yılbaşı paketlerini öneriyorum. Her keseye uygun şekilde 6 farklı boyuta bölmüşler. Çorap, kese ve altta bulunan minik kutuları dilediğiniz çikolata ile doldurabiliyorsunuz. Büyük kutuların içinde kocaman Noel Baba çikolatası var, harika! Sahip olmak için en yakın Kahve Dünyası'na gidebilirsiniz. :)


Eeee yılbaşı demek soğuk, kar demek. En fazla ayakları üşüyen biri olarak bu polarlı çoraplardan çok ama çok memnunum. Sizin etrafınızda da sürekli ayaklarının üşümesinden yakınan arkadaşlarınız varsa bu hediye onları çok memnun edebilir!


Sıcak içeceğini yudumlarken -ee bu da nerdeyse kışın her dakika demek anlamına geliyor- aklında olmak istediğiniz biri varsa neden olmasın? Almak için TIK TIK



Doğru dediniz yılbaşı hediyelerinin olmazsa olmazı kırmızı iç çamaşırı. :) Ben bu tatlı popoyu buldum sizler için ama tabii çok daha güzelleri bulunuyor. Kız arkadaşlarınızı bunlarla şımartabilirsiniz. :) Saat 12 olmadan giymeyi unutmayın ama biliyorsunuz şans getirdiği söylenir!

Herkese şimdiden bol gülümsemeli mutlu yıllar diliyorum.

Sevgiler,

5 Aralık 2012 Çarşamba

Krizli Çarşamba Gecesi

Zaman zaman engel olamadığım bir alışveriş kriziyle karşı karşıya kalıyorum ne yazık ki. Bir şeyler alana kadar geçmiyor, geçmek bilmiyor. 

Yine bir tarafımda kuru üzüm, tahıl gevreği ve müslili şekerli yoğurdum ve üzerimde pijamalarımla kendimi alışveriş sitelerine kaptırmışken bir yenisi ile tanıştım ve hemen sizinle paylaşmak istedim: sürpriz!

Satılan ürünleri o kadar beğendim o kadar beğendim ki.

İşte karşınızda bu gecenin yıldızları;


        Bu çorapların şirinliğine diyecek söz yok. Satın almak için sabırsızlanıyorum. :)



Kedi tutkumla insanları delirtebilirim, bu parçalar da bana yardımcı olur diye düşündüm.

Keyifli bir çarşamba gecesi diliyorum.

Sevgiler,


2 Aralık 2012 Pazar

Bu Ojeler Bir Harika Dostum!


Kendini ojesiz çıplak zanneden tüm oje severlere ve kendime;

Ablam evlenip Ankara’ya taşınana kadar böyle bir şeyden haberimiz yoktu. Yeni bir şehre alışana kadar kendini sürekli kuaföre atmasıyla tanıştık bu sanat eserleriyle. Ben de hemen sizinle paylaşmak istedim.

Özellikle belirtmek isterim aşağıda göreceğiniz ojelerin tamamı el yapımıdır ve kesinlikle yapışkan ya da herhangi bir şey kullanılmamaktadır.



2013'ün gelmesiyle beraber yılbaşı ağacını ve süsünü tırnaklarınıza taşıyabilir, yeni yıl heyecanını her anlamda hissedebilirsiniz.



Ya da benim gibi kendinizi asla büyüyememiş kocaman bir çocuk gibi hissediyorsanız, çizgi film kahramanlarını hep yanınızda taşıyabilirsiniz.


Bu da oburlar için geliyor :)


Ne olursa olsun ben sadelikten vazgeçemem diyenler ise bunu beğenebilir pek tabii.


Benim bakmaya doyamadığım favorim ise puzzle şeklinde yapılan bu oje!

Dediğim kadar varmış ama değil mi? Gerçekten İstanbul'da bu işi yapan kimseleri tanımıyorum ben. Eğer siz biliyorsanız benimle paylaşabilirsiniz, çok sevinirim. Ama siz paylaşana kadar ben haftaya cumartesi Ankara'ya kadar gidip geleceğim. :)

Fiyatını ve yerini de merak edenler için söyleyelim; Paris Kuaför/Yıldız Şubesi Manikür+oje=30 TL (ben az bile buluyorum ama bunu okursanız sakın zam yapmayın!)

Not: Yazım aşamasında görsel desteğini benden esirgemeyen Nazlı Demir ve Pınar Ayçiçeği'ne çok teşekkür ederim.

26 Kasım 2012 Pazartesi

Hepsi Benim Bebeklerim


Twitter’da dün gece yine amaçsız şekilde dolaşırken gördüğüm “okuyacak kitap bulamıyorum yea, önersenize” tweetini gördüğümde bu yazıyı yazmalıyım diye düşündüm.

Ve şu an hastalığımın en ağrılı noktasındayken içimdeki yazma aşkına bir dur diyemedim, buradayım.

Birazdan sizinle çok severek okuduğum birkaç kitabı paylaşacağım. Önemle vurgulamak isterim ki kitap sıralaması kesinlikle rastgeledir, ben tüm kitaplarımı aynı ölçüde sever ve benimserim.

1-  Dersim’in Kayıp Kızları/Nezahat-Kazım Gündoğan/İletişim Yayınları
Beni baya etkileyen bir kitap oldu. 1937-38 döneminde ailelerinden zorla alınmış kız çocuklarının hayatlarını onların ağzından anlatıyor. Arada karşınıza çıkan fotoğraflardaki gözler ise yaşanan acıları en derininizde hissetmenizi sağlıyor. Hala ailesini bulamamış kızlar ya da kızını bulamamış ailelere yardımcı olmak amacıyla bir de siteleri bulunuyor. Buradan ulaşabilirsiniz. Yok, kitap çok kalın; ben 600 sayfa okuyamam derseniz şuradan da belgeselini izleyebilirsiniz.

2-  Bekâretin El Değmemiş Tarihi/Hanne Black/İletişim Yayınları
“Bekâret hakkında bildiğinizi sandığınız her şey yanlış” diyor Black. Okuyunca gerçekten de bunu farketmemek mümkün değil. Okurken hissettiğim tek şey ise, bu kitabın herkes tarafından okunması gerektiğiydi. Uğruna cinayetlerin yaşandığı “namus” kavramının aslında ne olduğu çok çok güzel anlatılıyor.

3-  Ama Hangi Atatürk?/Taha Akyol/Doğan Kitap
Öncelikle belirtmeliyim ki küçüklüğünden beri tarih sevmeyen Irmak bu kitap ile kitaplığımın en üst raflarına saklandı. Her sayfasını fazlaca merak duygusu ile değiştireceğiniz bu kitap aslında yıllarca okullarda ne kadar yanlış bir tarih öğrendiğimizin elle tutulur kanıtı. Belli başlı konuları Ama Hangi Atatürk? kitabını okumayanla konuşmama kararını almıştım bu kitap sonrası. Çenemi pek tutabildiğim söylenemez ama.

4-  Kürk Mantolu Madonna/Sabahattin Ali/Yapı Kredi Yayınları
Bir aşkın ne kadar güzel, sancılı olabileceğini “su gibi edebiyat” yaptığına inandığım Sabahattin Ali o kadar güzel anlatıyor ki… Kitapta geçen her karakteri o kadar güzel betimliyor ki her sokağa çıkışımda acaba bugün Maria Puder’i görebilecek miyim? diye soruyorum kendi kendime. Konusunu klasik filmlere benzeten yazılar okudum çokça. Evet, farklı bir konu değil ama benim hayranlığım anlatımına.

5-  İçimizdeki Şeytan/Sabahattin Ali/Yapı Kredi Yayınları
Bir solukta okuduğum, Sabahattin Ali’nin kalemine yeniden âşık olduğum roman. Macide’si, Ömer’i ve diğer tüm karakterleri ile içime işledi. Kendisi, müzik öğretmeni gördüğümde aklıma Bedri’nin düşmesini sağlayan kitaptır. Okurken çok güzel saatler geçirecek, bitirdiğinizde ise bittiğine pişman olacaksınız.

6-  Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar/Handan Çağlayan/İletişim Yayınları
Şu sıralarda elimden düşürmediğim, çantamdan eksik etmediğim yol göstericim diyebilirim. 1980 sonrası Kürt hareketinde kadının özgürleşmesini konu alıyor. Tezimin konusunu da bu kitabı okuduktan sonra belirledim. Elbette herkesin dikkatini çekmeyecektir fakat biraz ilginiz varsa ve okursanız artık içindesiniz demektir.

7-  El Kızı/Orhan Kemal/Everest Yayınları
Dizi ya da film tadında kitapları okumayı seviyorsanız kesinlikle okumalısınız. Zaten eski dönemde yanlış bilmiyorsam dizisi çekilmiş. Bir ailenin nasıl parçalandığına sanki aileden birisi gibi şahit olacaksınız. İçiniz acıyacak, korkacaksınız. Sona yaklaşırken heyecanlanacaksınız.

8-  Murtaza/Orhan Kemal/Everest Yayınları
Önce oyununu izledim daha sonra okudum. Okuyan birçok kişi burun kıvırarak “bu da ne ki?” diyecektir ama önemli olan içindeki gizlenmiş vurguları yakalamak. Hala canım sıkıldığında elime alır rastgele bir sayfasını açar, okurum. Ne uğruna savaştığını bilmeyen bir bekçinin görev aşkını yine tüm gerçekliği ile bizlere sunuyor. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim oyununa da mutlaka gitmelisiniz. Hatta İstanbul’a geldiklerinde bana da haber verirseniz çok mutlu olurum.

Tamam Irmak bunlar çok güzel ama kitaplar çok pahalı alamıyorum ya da ben bu kitabı okumak istiyorum ama bulamadım derseniz, geri almak koşulu ile okumanız için ödünç verebilirim. Ama özellikle belirtiyorum ki geri almak koşuluyla...


Geleceğin sahafından çokça sevgiler,

25 Kasım 2012 Pazar

Kadın


Evinde çocuk doğurmak, yemek pişirmek, temizlik yapmak ve kocasını mutlu etmek zorunda kalan; fabrikada ise ucuz emek olarak kullanılan kadınlara ithafen;

Günümüzde her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete uğramakta, her 4 kadından 1’i yaşadığı şiddet sonucu yaralanmaktadır. Kadınların % 15’i cinsel şiddete; her 10 kadından 1’i gebeliği sırasında fiziksel şiddete uğramaktadır. Yaşadıkları şiddeti kimseye anlatamayanların oranı % 48,5

Sadece istatistiklere bakıldığında bile durumun vahametini anlamak çok zor değil.
Kadına dönük suçları işleyenler arasındaki sıralamada ise 271 fail ile polisler ilk sırada yer alırken, ikinci sırada 95 fail ile asker ve 43 fail ile infaz koruma memurları yer alıyor.

Peki, tüm bu sayıların düzeltilebilmesi için, kadınların insanlığa yakışır şekilde yaşayabilmesi için neler yapılıyor?

Kadından açılan her cümlenin sonuna “ama”lar yerleştirilerek nereye varılmak isteniyor?

Aslında konu kadın olunca sadece fiziksel/cinsel şiddetten bahsetmek tabi ki mümkün olmuyor.

Türkiye’de sadece her 100 kadından 30’u işgücüne katılabiliyor, 25’i gelir getirici bir işte çalışabiliyor. Devlet Personel Başkanlığı’nın 2011 yılı verilerine göre kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen 100 personelin 37’si kadın. Bürokrasideki 100 üst düzey yöneticinin 13’ü kadın. Eşdeğer işlerde kadın ve erkek arasındaki ücret farkı ise %46 civarında! Sigortasız çalıştırma, mesai ücretinin sigorta primlerine yansıtılmaması ya da fazla mesai ücretinin verilmemesi, yıllık izin kullandırmama da yine kadınların mağdur olduğu konulardan sadece birkaçı.

Neden durup dururken bu istatistikleri verdim ki şimdi ben?

Bugün 25 Kasım yani bundan tam 48 yıl önce Dominik Cumhuriyetinde, diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesini yükselten Mirabel kız kardeşlerin, diktatörlüğün askerleri tarafından, tecavüz edildikten sonra vahşi şekilde katledildikleri günün yıl dönümü. 1981 yılında Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda alınan bir kararla “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü” olarak kabul edilmiştir.

Bugün kadınlar, Türkiye’nin birçok il ve ilçesinde haklı taleplerini haykıracak!

Temennim şudur ki; biz kadınlar haklı mücadelemizde eril güç devleti alt etmeyi başarıp, her alanda ve her konuda insanlığa yakışır bir hayata kavuşabilelim. 

“Ama”sız cümlelerin öznesi olmak dileğiyle…

22 Kasım 2012 Perşembe

Ben Nerdeyim?


“Işınlanmaya gerek yok, ben aynı zamanda birden fazla yerde bulunabiliyorum.” dersem abartmış olur muyum?

Geçen hafta Nezahat-Kazım Gündoğan’ın Dersim’in Kayıp Kızları’nı okurken 1938’de annemi/babamı kaybetmiş Fatma İçin olmuştum ben. Hava soğuktu, karnım açtı ve bir subay tarafından alınıp çok uzaklara götürüleceğimden habersizdim. Gidince saçlarım kesilecek, hiç alışkın olmadığım kısa entariler giyecektim. Subayın çocuğunun altını temizleyecek, fazla yemek yediğim ve hatta anadilim olan Kürtçe’yi konuşacağım için dayak yiyecektim.

Uludere Belgeseli’ni izlerken Gülyazı Köyü’nde yaşayan, abisi ile son anısını anlatan Beriwan Encü oluverdim. “Benden su istedi, ben de ona tembel dedim ve sonra tüm aile sırılsıklam olduk; çok eğleniyorduk ben ne yapacağım şimdi?” dedim. İçimde gizli bir sitem ve yüzümde beliren yarım gülüşümle… Devam edemedim, boğazım düğümlendi.

Orhan Kemal’den “Bereketli Topraklar Üzerinde”yi okurken karısını, çocuğunu Sivas’ta bırakıp Adana’ya çalışmaya giden Köse Hasan’dım. Tek amacım köye dönerken kızımın benden istediği tarağı alabilmekti. Fabrikada sulu koza bölümüne verildiğimde üşüdüm, titredim, üzerime giydiğim kazağı kurutabilmek amacıyla sıktım. Dayanamadım, öldüm.

Bugün kahve içip otururken birden dışarıda çığlık çığlığa koşan Romanlardan oluverdim. Az önce diğer masadan kalkan kadın 5 lira vermişti bana. Üstelik öyle çok fazla yalvarmama da gerek kalmamıştı. Önemli olan şimdi bakkala gidip canım ne istiyorsa onu almaktı.

Peki sarı kediye ne demeli? En başından beri gözüne şemsiye sokmaya çalışan mı dersin yoksa kafasını bardakla kapatan mı? Tırnaklarımı çıkarıp onları tırmıklamamak, sivri dişlerimle parmaklarını ısırmamak için kendimi çok zor tuttum. Neyse ki en sonunda sıcak bir kucak beni uyuttu.

Tüm gün sonunda şimdi kendimi bulabildim. Birazdan yatıp uyuyacağım. Rüyamda ise bambaşka biri olmaya hazırım.

Hayat çok sıkıcı ve monoton mu demiştiniz?
Peehh…